Anayasa Mahkemesi’nden Çocuk Hakları ile Kişisel Verilerin Korunması Kapsamında Güvenlik Soruşturması Süreçlerini Doğrudan Etkileyecek Bir Karar ile Topluma “Hukuka Saygı” Çağrısı…
Anayasa Mahkemesi’nin 27 Mart 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 27 Şubat 2019 tarihli bir kararı, kişisel verilerin korunmasındaki kamu yararını ortaya koymanın ötesinde çocuk hakları, güvenlik soruşturması ile ilgili düzenlemelerin “hukukiliği” konusunda oldukça önemli ve ileriye dönük sonuçlar doğuracak nitelikte. Yanı sıra, seçime günler kala giderek çığrından çıkan siyasetçilere “hak ve hukuk” dersi verdiğini de düşünebiliriz.
Anayasa Mahkemesi kararına konu olay, 2009 yılında Adalet Bakanlığı tarafından sözleşmeli infaz ve koruma memuru alımı için yapılan sınava girip kazanan bir adayın güvenlik soruşturması sırasında, 18 yaşından küçük ve hukuken “çocuk” sayıldığı bir dönemde “hırsızlık” suçlamasıyla hakkında cezai işlem yapıldığının tespit ve ilgili mahkeme kararının Bakanlığa iletilmesi sonrasında istihdamın engellenmesine dairdir.
İstihdamı engellenen kişi tarafından İdare Mahkemesi’nde açılan dava reddedilir ve ret kararı Danıştay tarafından onaylanır. Bunun üzerine 2014 yılında bireysel başvuru yapan ilgili “kanunen verilmemesi gereken kişisel verinin idari makamlara açıklanması ve güvenlik soruşturmasına esas alınması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini” ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurul olarak toplanarak başvuruyu değerlendirirken, Adalet Bakanlığı’ndan ilgilinin adli sicil ve arşiv kaydının bulunmadığı, İçişleri Bakanlığı’nda da genel bilgi toplama (GBT) kaydının bulunmadığı bilgilerini almıştır. Yapılan araştırma sonucu, anılan bilgiye Emniyet Müdürlüğü kayıtlarında yer alan hazırlık tahkikatı kaydı üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan alınan Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile ulaşıldığı öğrenilmiştir.
Somut durumu bu şekilde ortaya koyan Mahkeme, uygulanması gereken düzenlemelerin olay tarihindeki yasal düzenlemeler olduğu tespiti ile 2016 yılında kabul edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na küçük bir atıfla yetinirken, Anayasa’nın 20.maddesi, 1981 tarihli Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesi ve güvenlik soruşturmasına dair yasal düzenlemeler üzerinden ihlal iddiasını ele almıştır.
Kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dahil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerin alınması, kaydedilmesi, saklanması ve kullanılmasının özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğunu anımsatan Mahkeme, bu müdahalenin “ihlal” oluşturup oluşturmadığı konusunda ciddi bir değerlendirme yapmıştır.
Belirli kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında uygulanan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının kaynağı olarak 4045 sayılı güvenlik soruşturmasına dair Kanun’u ele alan Mahkeme,
4045 sayılı Kanun’un temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını içeren konuyla ilgili temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olduğundan söz etmek mümkün değildir. Kanun’un ve ilgili Yönetmeliğin kişisel verilerin kayıt, muhafaza ve kullanımını içeren tedbirlerin kapsamını ve uygulanmasını düzenleyen ve özellikle süre, stoklama, kullanım, üçüncü kişilerin erişimi, verilerin gizliliği, bütünlüğü ve imhası konusundaki usullere ilişkin, muhataplarının yetki aşımı ve keyfiliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak açık ve detaylı kuralları içermediği tespit edilmektedir.
sonucuna vararak, özel hayata müdahalenin “kanunilik” şartını sağlamadığına hükmetmiştir.
Mahkeme’nin 4045 sayılı Kanun’un ve bu kanuna dayalı olarak yapılan güvenlik soruşturmalarının hukuki geçerliliğini ileriye dönük olarak sakatlayan bu tespiti son derece önemlidir. Ötesinde, başvurucunun 18 yaşından küçükken işlediği suça ilişkin kaydın, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 10/3 fıkrasında yer alan “onsekiz yaşından küçüklerle ilgili adli sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılıkları, hakim veya mahkemelerce istenebilir” hükmüne aykırı olarak Adalet Bakanlığı ve diğer idarelere verilmiş olmasını da özel hayata saygı hakkına yasal dayanaktan yoksun bir müdahale olarak kabul etmiş olması not alınmalıdır.
İhlalin sonuçlarının giderilmesi için dosyayı ret kararı veren İdare Mahkemesi’ne gönderen Anayasa Mahkemesi başvurucunun tazminat istemlerinin reddetmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararının üzerinde durulması gereken iki temel noktası ve vurgusu vardır. Çocukların “hata yapma hakkını” kabul eden korumacı yaklaşım temelinde, on sekiz yaşından küçük iken işlenen suçlarla ilgili kayıtların çok istisnai durumlarda ve sadece yargı organları ile paylaşılmasını öngören kurala atıf yapılarak hüküm kurulması, kararın birinci vurgusudur. Bu vurgu aynı zamanda, kamu kurumların bu konuda daha hassas olması gerektiği uyarısını da içermektedir.
Kararın ikinci vurgusu daha dikkat çekicidir. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile kişilerin ceza mahkumiyeti ve güvenlik tedbirleri ile ilgili verileri “özel nitelikli kişisel veri” olarak kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin atıf yaptığı 1981 tarihli Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesi’nin “özel veri kategorileri” başlıklı 6.maddesinde de
iç hukukta uygun güvenceler sağlanmadıkça ırksal kökeni, siyasi düşünceleri, dini veya diğer inançları ortaya koyan kişisel veriler ile sağlık veya cinsel hayatla ilgili kişisel veriler otomatik işleme tabi tutulmaz. Aynı durum ceza mahkumiyetiyle ilgili kişisel veriler için de geçerlidir.
denilerek ceza mahkumiyeti ile ilgili verilerin önemi ortaya konulmuştur.
Seçime gidilirken, aday ve partilere yönelik suçlamaların boyutu “hukuk dışı” bir noktaya doğru evrilmektedir. Kamuoyu olarak siyasetçilerin birbirini hırsızlıkla, yolsuzlukla vb genel ithamlarla suçlamasını kabullenmiş olmakla beraber, adayların adli sicil ve arşiv kaydında yer almayan, bir kısmı yıllar öncesine ait suçlamaları içerir belge, bilgi ve kayıtların basında ve sosyal medyada yer alması, yukarıda aktarılan Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde ele alınmalıdır.
Anayasa Mahkemesi, ihlal kararı verirken, özellikle de kamuda bazı görevler için güvenlik soruşturması yapılmasının zorunluluğunu kabul etmiştir;
Kamu görevlilerinin sadakat, tarafsızlık ve devlete bağlılık yükümlülüğü çerçevesinde devleti temsil eden ve milli güvenlik bakımından hassasiyet içeren bazı kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından daha sıkı nitelikler aranması ve birtakım sınırlamaların getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler ve kanunlarda öngörülen kısıtlamalar, kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir.
Bu şekilde, özellikle sadakat ve devlete bağlılık yükümlülüklerini haklı olarak gündeme getiren Mahkeme, bunun sınırının da “hukukla çizilmesi” gerektiğini vurgulamıştır. Mahkemeye göre, güvenlik soruşturmasına konu bilgi ve belgelerin neler olduğu, bu bilgilerin nereden elde edileceği ve ne suretle, ne kadar süre ile saklanacağı, ilgililerin bu bilgilere itiraz etme olanağı olup olmadığı, bilgilerin bir süre sonra silinmesinin mümkün olup olmadığı dahil 4045 sayılı Kanun’da temel esaslara dair hiçbir düzenleme bulunmaması kabul edilemezdir.
Nitekim, bugün adaylarla ilgili son derece ilginç bilgilerin ortaya çıkması, bu tür sınırsız ve kuralsız veri işlemenin doğal bir sonucu gibi görünmektedir. Bilgilerin doğru olup olmaması, başka bir tartışmadır. Zira, adaylara yönelik ceza gerektirir iddiaların soruşturulma yeri yargı organlarıdır.
Bu seçimde açılan yolla, özel nitelikli kişisel verilerin uluorta yayılması, ilerisi için de pek umut verici değildir. Günlük, kısa vadeli kazanımlar için, yüzyıllardan bu yana, mücadelelerle elde edilen hukuk ve demokrasi kurallarının ihlal edilmesi, genel olarak toplumsal yarara hizmet etmesi beklenmeyecek bir tutumdur. “Hepimiz aynı gemideyiz” şiarının temelinde, kimsenin ihlal etmemesi, ihlali hoş görmemesi gereken, buluşmayı ve uzlaşmayı gerektirir kurallar vardır. Bu kurallara uyumun toplumsal bir norm olması, bir süreden beri yaşamakta olduğumuz, toplum ve ülkeyi zor duruma düşürmeye yönelik açık ve örtük girişimleri engelleyecek bir altyapı ve mutabakatı sürekli hazır tutacaktır.